Bizim gibi şark kültürü ile yetişmiş toplumlarda para ve makama ilgi ve alaka çok gösterilir. Mevkiin ve makamın varsa, düğme iliklemeler… El etek öpmeler…”Öl de ölelim abi” diye yaltaklanmalar… “Bir emriniz var mı?” diye gerdan kırmalar çok olur.
Batı toplumlarında yaşama kuralları ve haklar belirli kurallara bağlandığından kimin nereye geldiğinin bir önemi ve anlamı yoktur. Bireyler aldığı hizmete bakar. Bakan olmuş, başbakan olmuş… Kimsenin umurunda olmaz. Görevleri sona erenler ise olağan hayatına devam eder.
Ülkemizde hala şark kültürü ve şark kurnazlığının etkilerini fazlası ile görmek mümkündür. Özellikle devlet görevlerine seçilen ya da atananlar şaşa ile karşılanır, “İzmir Marşı ile uğurlanır.”Zira çıkarları bitmiştir. Geriye hakiki dostları kalır.
“Bir yerden ayrılan ya da giden bir kişiye onur kırıcı davranışlarda (tenekeye sopa ile vurmak gibi) bulunmak” bizim toplumda, “teneke çalmak” deyimi ile açıklanır.
İnsan göreve geldiğinde birilerinin hakkını yandaşlarına ya da yakınlarına yedirirse… Sevmeyenleri zil takar oynar. Hatta teneke çalar. Bu nedenle görevin gereğini yapmak, hak ve hukuktan ayrılmamak gerekir.
Anadolu’da bir söz vardır: Şeriatın kestiği parmak acımaz” diye. “Kanunlar herkese eşit olarak uygulanmalıdır. Böyle olursa, kanunda yazılan cezaya kimsenin itirazı olmaz.
Hak, hukuk ve adaletin olduğu yerde refah ve huzur vardır. Refah ve huzur içerisinde yaşayan insanlar da mutludur. Lakin kan ve gözyaşı… Hukuksuzluk… Kayırmacılık ve çıkar ilişkileri… Tarihin her döneminde yaşanıyor. Bazı dönemlerde az kimi zaman fazla… Bütün bunlar zulme dönüşürse ne refah kalır ne de adalet.
Size bir “teneke çalma” hikâyesi anlatayım. Bu ne sadece bugünün hikâyesi değildir ne de dünün. Yarın da yaşanacaktır. Film aynı film, aktörler sürekli değişiyor. Bu hikâyeyi çoğunuz biliyorsunuz! Bugüne kadar binlerce yazılmış ve kez anlatılmıştır. Belki de bu satırlar kaleme alındığında memleketin bir yerinde yaşanıyor da olabilir.
“Yılda iki üç kaymakam eskiten kasabanın başına genç bir kaymakam gelir. Çeltikiznini almak isteyen ağalar kaymakama şaşalı bir karşılamada bulunurlar. Kısa bir süre sonra ağalar onu eğlenceye götürürler. Onun tecrübesizliğinden yararlanırlar. Mevcut çeltik kanunu yerine eski kanunu esas alan izinleri kaparlar. Bu vakitten sonra kaymakam halk arasında rüşvetçi konumuna düşer. Yazı işleri müdürü ise her şeyin farkındadır, kaymakamın temiz bir insan olduğunun bilir. Bir türlü kaymakama kandırıldığını söyleyemez. Nitekim cesaret edip konuşunca işler değişir. Bu vakitten sonra kaymakamın ağalara olan bakışı değişir, yeni çeltik kanununa göre harekete geçer. Fakat iş işten geçmiş, çok önemli arazilerde çeltik izni alınmıştır. Sazlıdere köyünü sular altında bırakmıştır. Köylüler direnişe geçerler ve kaymakamın makamına giderler. Kaymakam halkın tepkisinin etkisiyle çeltik ağalarına karşı daha fazla önlem almaya koyulur.
Çeltik ağaları da sürekli Ankara‘ya telgraflar çekmekte, yalan dolu içerikler göndermektedir. Kaymakam da suları kestirmiş, tarlaların başına da jandarmayı diktirmiştir, ama bu memurlar da rüşvet almaktadır.
Bu dönemlerde kaymakam da sıtmaya yakalanır. Ankara’dan dönen ağanın biri kaymakamı doğuda bir ilçeye sürgün ettirmiştir.Sevince boğulan ağalardan biri kaymakama alaycı bir veda hazırlar. Arabanın karşısına çıkan çocuklar ellerindeki tenekeyi çalarlar.”
Dünün çeltik ağaları pek çok köyü su altında bırakmış, sıtma ortalığı kasıp kavurmuş, küçücük bebeler ölmüştür. Ne için? Çıkarları için… Ya bugünün ağaları?
Dev holdingler devletten aldığı haksız ihaleler ile semirmiş, kentleri betona boğarak yaşanılmaz hale getirmişlerdir. Ormanlar tükenmiş, tarım arazileri elden çıkarılmış, akarsular kirletilmiştir.
Bunlara dur diyen babayiğit var mıdır? Çıkarsa anında bir gece yarısı görevine son verilir. Bu durumda düzenin içinde yaptıklarına göz yumulan, yeri geldiğinde devletten bile kendilerini üstün gören holding patronları, devlet görevlilerine sunduğu ikramlarla onları teslim almakta veya işleri gelmediğinde ilişkilerini kullanarak görevden aldırmaktadır.
Sahi değişen ne? Örneğin; Geçen günlerde Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal bir gece yarısı operasyonu ile görevinden niye alındı?Bir bilen, bize de söylesin. Kim geldi kim gitti gündemimizde yok. Lakin bir gecede %15 fakirleştiğimiz gerçeğini sorgulamak gibi bir hakkımız var. Ezilen sadece halktır. Dar gelirli esnaf, memur, işçi, çiftçi, emekli…Değişir mi düzen? Biri gider, biri gelir… Düzenler değişir, düzülenler aynı kalır!
Bu hikâye, usta romancı Yaşar Kemal’in Teneke isimli romanında akıcı olarak anlatılmaktadır. Okumanızı tavsiye ederim.
Halkın yanında saf tutmak ve gerçeği, “Kral Çıplak” diye yazabilmek… Siyasi ve para gücüne direnebilmek kolay bir iş değildir. Yıkımla sonuçlanabilir. Her dönem için bu kural geçerlidir.
Lakin “Cesurlar bir kere ölür, korkaklar bin kere ölür.” Gördüğümüzü ve duyduğumuzu yazamayacaksak veya konuşamayacaksak onurlu ve insanca bir hayatı nasıl sürdüreceğiz?
Bataklığı kurutulması, bataklığın büyümesinden yana olan güçleri tasfiye etmeden gerçekleşmez. Ütopya olarak kalır. Tenekeyi görevini yapan kaymakama değil, yanlış yolda olan siyasilere ve yöneticilere çalmak gerekir. Bunu da seçimle halk yapar. Milletin üstünde hiçbir güç ve irade kabul edilemez.
Bilgi ve propaganda üzerinde tekel kurulabilir ve toplum uyutulabilir. Lakin gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkma gibi bir özelliği vardır. Neticede; “Hak gelir batıl zail olur.”Halka doğru yerden, kendi gündemiyle dokunmak… Ve halkın örgütlenmesini ve dayanışmasını sağlamak gerekir.
Bu selin önünde kimse duramaz!