1990’lı yıllar; “derin devlet, Susurluk, cinayet, mafya, ihale, yolsuzluk” gibi kavramların yoğun olarak tartışıldığı yıllardır. O dönemde basında adına Kürt mafyası… Karadeniz mafyası… Ülkücü mafya denilen guruplar kendi aralarında kıyasıya mücadele veriyordu.
Bu mücadele, çıkar savaşından başka bir şey değildi.
Hangisinin özgül ağırlığı daha fazlaydı? Dönem ve devletteki destekçilerinin ağırlığına göre hâkimiyet; bu gruplar arasında yer değiştiriyordu.
Kirli olan sadece mafya tipi yapılanmalar mıydı? Tabi ki, “hayır” Bu dönemde; siyaset de, iş dünyası da temiz değildi. Bankaların içini boşaltan “hortumcular”, “döviz getireceğim” diye Hazine’den teşvik alan, “hayali ihracatçılar” ve ihalelerdeki yolsuzluklarla devleti soyan işadamları vardı. Onlar devlete, organize guruplar onlara çöküyordu.
“Ya Devlet Başa, Ya Kuzgun Leşe…”devlet geleneğinde önemli bir sözdür. Eğer bir devlet; başta durmayı başaramaz, kontrolü ele alamaz ise zayıflar veya yok olur. Devlet, baş olamayınca, kuzgunlar buldukları leşe üşüşür.
Devlet- Siyaset ve Mafya ilişkileri oldukça girift ilişkilerdir ve çıkara dayanır. Hz. Mevlana’nın bir sözü vardır: “Köpeklerin kardeşliği, aralarına kemik atılana kadardır.” Çıkarlar bittiğinde çatışma ve infilak kaçınılmaz olur. Bu konuyu merak edenler… Netflix’de; Escobar, Narcos, El Chapo gibi filmleri izlesinler. Gerçek hayattan esinlenerek ortaya konulmuş yapıtlardır. Göreceksiniz ki, siyaset, yargı ve bürokrasi ayağı olmadan, mafya örgütlenmeleri sürekli ve başarılı olamaz.
Bu konuyu niye yazdım? Şimdilerde organize suç örgütü kurmak suçlamasıyla hakkında gözaltı kararı olan ve yurt dışında olduğu bilinen Sedat Peker, yayımladığı video paylaşımları ile olay oldu.
Söylediklerinin ne kadarı doğrudur? Temkinli olmakla birlikte, acaba doğrular da var mı diye merak ediyor insan.
Bildiğimiz kadarı ile Sedat Peker, mevcut iktidar ile iyi ilişkiler içerisindeydi. Bu nedenle AK Parti camiası kendisine sempati duyuyor, toplantılarda partililer kendisi ile resim çektirmek için yarışıyordu.
Seçimde Rize’de, “Teröre lanet mitingi” adı altında mitingler düzenleyerek Erdoğan’a oy istemişti. Korunması için polis bile görevlendirilmişti. Polislik mesleğinde 43 yıl üzerinden emekli olmuş, üst düzey görevlerde bulunmuş bir olarak korumam bile yokken… Peker’e ne için, kimler, polisi koruması vermiştir? Kamuoyuna açıklanmayan bazı gizli operasyonlar Peker üzerinden mi yapılıyordu? Bilmiyoruz.
Sedat Peker, bir işadamı, yoksa organize suç örgütü lideri mi? Devlet, ne diyorsa odur! Devlet, “Organize suç örgütü lideri” diyor. Biz kişilere değil, devlete inanırız! Lakin Peker’in eylem ve söylemleri, kamuoyunda endişe ve ilgi ile takip ediliyor.
Peker ne dedi de yayımladığı videolar pik yaptı? Hedefte; derin devletin başı dediği Mehmet Ağar, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve “Pelikancılar” olarak bilinen bir medya gurubu var.
Neydi bu iddialar? Şüpheli şekilde ölen Kazakistan uyruklu genç bir kadının öldürülmesi… Kıbrıslı gazeteci Kutlu Adalı suikastı… Bodrum Marinaya el konulması… Kolombiya’dan Türkiye’ye gönderilmek üzere yola çıkarılan kokain… Eski milletvekili Fevzi İşbaşaran’ın karakolda Peker’in adamları tarafından dövülmesi… Bu iddiaların arkası gelecek mi? Uzlaşma çağrıları karşılık bulmaz ise gelecek gibi görünüyor.
Sedat Peker’in yayımladığı videoda, kullandığı Zülfikar’ın kılıcı ve masaya konulan kitapların bir anlamı var. Ve her biri bir mesaj niteliği taşıyor. Ana fikri; “Benimle işbirliği yapmazsanız konuşurum!”
İçişleri Bakanlığı bu iddiaları, “iftira ve itham” olarak nitelendirdi. Bu saatten sonra etkin ve tarafsız soruşturmayı polis ya da savcılık yapabilecek midir? Yapılması gereken; bu iddiaların ihbar kabul edilip, savcılık tarafından araştırılması ve soruşturulması gerekirdi. Belki de söylenenler denildiği gibi iftira ve ithamdı. Lakin bunun araştırma ve soruşturma sonucunda açıklanması daha doğru olurdu.
Devlet boşluk kaldırmıyor. Adaletin yargı tarafından sağlanmadığı yerlerde bu böyledir. Gün gelir kirli çamaşırlar ortaya dökülür.
Bu gurupları, bazen devlet görevlileri de “Kullan-at” strateji ile kullanır. İlişkiler ağı… Kişisel yakınlık ve çıkar ilişkilerine bürünürse, devletin tüm kurumlarını ahtapot gibi sarar.
1999’da çıkarılan 4422 Sayılı Çıkar amaçlı Suç Örgütleri ile Mücadele Kanunu, 2005’de AK Parti hükümeti tarafından niye kaldırıldı? Bunun cevabının verilmesi gerekiyor.
Siyaset te, bürokrasi de kirlenmiştir! Yolsuzluk; yoksulluğu artırır, toplumu ahlaki çöküntüye sürükler. Böyle bir ortamda çıkar gurupları güçlenir ve faaliyetlerine serbestçe devam eder. Böyle bir ortamda, “temiz toplum” nasıl sağlanacaktır?
Temiz toplum, siyasi iradenin kararlılığı ile sağlanır. Ve yapılması gerekenler bellidir. Ayı yeniden keşfetmeye gerek yoktur. Doğru ve iyi işleyen bir devlet idaresi… Eş dost akraba yerine, kariyer ve liyakat esaslı görevlendirmeler… İyi ve eksiksiz işleyen güvenlik ve adalet mekanizması, “yolsuzluk ve talan” düzenine ağır darbe vuracaktır.
AK Parti temiz toplum için, yasaklar-yolsuzluk ve yoksullukla mücadele edeceğini söyleyerek iktidara geldi. Yeni Türkiye beklerken… Eski Türkiye’nin bile dışladığı bazı aktörleri, önümüze “yeni” diye getiriyor. Eskiden beri söylenen bir söz vardır: Anasını boyayıp babasına satmak ”diye.
Peker’in söylediklerinin bir kısmı elbette öfkeyle yaptığı “iftira ve ithamlar” olabilir. Buna iddiaların muhatabı siyasiler değil, hukuk karar versin. Zaten hukuka çokça siyaset karıştı. Türkiye’de taşlar yerinden oynadı. Neler olacak neler…