Yasalar önünde eşitlik ve hukukun üstün kılınması insanların ülkesine ve devletine olan güveni artırır. Haklı ise en üst makama bile itiraz eder. Zira onu koruyan yasalar ve hâkimler vardır.
Hukukun üstün sayılmadığı yerde, özgürlükte yoktur adalet te… Che: Özgürlüğün en büyük düşmanı, halinden memnun olan kölelerdir ”diyor. Haklı olduğu halde suskun kalan, çıkarı için zulme ses çıkarmayan ve korku imparatorluğuna boyun eğen bir toplumun sonu köleliktir.
“Bana dokunmayan yılan bin yaşasın”anlayışı duyarsızlığa neden olur. O yılan gün gelir bu sözü söyleyeni de sokar. Başkalarının ıstırabından rahatsız olmazsan insan diye anılmaya layık değilsin diyor Sadi Şirazi.Ne kadar doğru! Adaletsizlik nereden ve kimden gelirse gelsin karşı durmak gerekir.
Hz. Ömer’in bir sözü aklıma geldi: “Adaletin mülkün temelidir.” Burada sözü edilen mülk, devlettir. Adaletli ve adil bir yönetim olmaz ise, devletin kolonları sarsılır. Bir müddet sonra da çöker. Adalet, devleti ayakta tuttuğu gibi, halkın devlete olan güvenini de artırır. Devletine güven duymayan halk; avare, halkına güven vermeyen devlet biçaredir.
Adaletin terazisi ile oynamak son derece tehlikelidir. Adalet olmayan yerde boşluk olur. Boşlukları ise organize suç örgütleri doldurur. Zira hukukun olmadığı yerde hukuk dışı oluşumların hâkim olması kaçınılmazdır. Adaletin olmadığı yerde ekonomi de gelişmez. Paralar halkın cebine değil, sermayenin birkaç patronuna akar. Para gücüne sahip karteller devleti ele geçirir ve devlet görevlilerini suçuna ortak eder. Bu durum, halkın giderek daha fazla yoksul bırakılmasına yol açar.
Fatih Sultan Mehmet: “Aklı öldürürsen, ahlak da ölür. Akıl ve ahlak öldüğünde millet bölünür. Kadı’yı satın aldığın gün adalet ölür. Adaleti öldürdüğün gün Devlet de ölür”diyor.
Görüldüğü gibi devleti ayakta tutmanın yolu adaletten geçiyor. Gün geçtikçe adaletten uzaklaşıyoruz. Bu durum hayra alamet değildir. Bu devlet kolay kurulmadı. Bu vatan kolay kurtarılmadı. Bu nedenle adaletin tesisi için çalışmalı, zulme ve adaletsizliğe boyun eğmemeliyiz.
Size tarihten bir olay anlatayım:
Alman Kralı II. Frederick, 1750 yılında, Potsdam’dan geçerken bir yeri çok beğeniyor.
Adamlarına “Bana şuraya bir saray yapın” diyor.
Ertesi gün gidip bakılıyor ki, kralın beğendiği yerde bir değirmen var!
Kapı çalınıyor, yaşlı değirmenci açıyor.
“Buyurun” diyor.
– Bizi Kral Frederick gönderdi. Burayı görüp çok beğenmiş, satın almak istiyor. Kaç para?
“Ne parası? Satmıyorum ki!”
– Anlamadınız galiba, burayı kral istiyor!
“Bana ne? Satmadıktan sonra kral bile alamaz!”
Adamlar gerisin geri dönüp, Frederick’e durumu anlatıyorlar.
“Efendim” diyorlar. “Beğendiğiniz yerin sahibi olan değirmenci delinin biri! Israrla satmıyorum” diyor!”
Kral emrediyor:
“Çağırın bakalım şu deli adamı!”
Çok geçmeden değirmenci huzura çıkarılıyor.
II. Frederick, “Yanlış anladınız herhalde! Orayı ben satın almak istiyorum! Kaç para istiyorsunuz?” diye soruyor.
Değirmenci:
“Yoo, yanlış anlamadım! Dün adamlarınız da böyle söyledi. Tekrar edeyim, yerimi satmıyorum” diye cevap veriyor!
– İnat etmeyin, paranızı fazlasıyla vereceğim!
“Senin paran çok! Almanya’nın istediğin yerine saray yapabilirsin. Ama burayı benden önce babam işletiyordu. Ona da babasından kalmış. Ben de çocuğuma bırakacağım. O nedenle satmıyorum!”
II. Frederick ayağa kalkıyor ve “Ey değirmenci! Unutma ki ben Kralım” diyor.
Değirmenci hiç düşünmeden cevabı yapıştırıyor:
“Asıl sen Berlin’de hâkimler olduğunu unutma! Hiçbir güç, hiçbir siyasi iktidar, hatta kral bile adaletten üstün değildir. Kimse adaletin üstüne çıkamaz. Aksi takdirde orada oturamaz!”
Sonunda Potsdam’daSansosi Sarayı yapılıyor ama değirmenin yanına!
Böylece kral ve değirmenci komşu oluyorlar.
Sabahları II. Frederick arka bahçeye çıktığında değirmenci “Kralım ekmek yaptım, size göndereyim mi” diye sesleniyor!
II. Frederick de çevresine bu durumu anlatırken “Adalet her sabah bana, sımsıcak ekmek kokusuyla gelir” diyor!
Kıssadan Hisse…