“Çevremizi koruyalım ya da çevreyi kirletmeyelim” sözlerini sık duyarız. Nedir bu çevre? İnsanların sürekli yaşadıkları ortama çevre denilmektedir.Tüm canlılar; yaşamlarını sürdürebilmek için temiz havaya, temiz suya, temiz besine, kısaca temiz çevreye ihtiyaç duyarlar. Lakincanlıların içerisinde yaşadığı yere en çok zarar veren de insandır.
Hava, su ve toprak… İnsanların yok ettiği veya zarar verdiği, yaşam için gerekli olan, çevrenin fiziksel unsurlarıdır.İnsanoğlu kendisine zarar vereceğini bile bile havayı, suyu ve toprağı kirletiyor.Hâlbuki sağlıklı bir yaşam ancak sağlıklı bir çevre ile mümkündür.
Göller, nehirler ve denizler kirlendi. Buralarda yaşayan canlılar, ortamları bozulduğundan yok olma tehlikesi yaşıyor.Hava; kalitesiz yakıt ve egzoz gazları ile solunamaz haldedir. Kirli hava solunduğundan dolayı da solunum hastalıkları giderek artıyor.Topraklarımız ya betona teslim ya da bilinçsiz kullanılan ilaç ve gübrelerle tarıma elverişsiz duruma geliyor.
Ve süreç insanların aleyhine işliyor.
Çevre kirlenmesi, hepimizin günlük yaşayışını etkileyen bir olaydır. Köyden kente göçler sonucu artan kent nüfusu, bilinçsiz kentleşme olgusunu yaratmıştır.İnsanoğlu, yapay çevre içindeki yaşam koşullarını geliştirirken, doğa ile olan ilişkisini önemsemiyor. Ve bu vurdumduymazlık, çevresel dengeyi bozarak çeşitli sorunlar yaratıyor.
Hâlbuki doğanın korunması ve tahribatının engellenmesi zorunludur.Gelecek nesillere iyi bir çevre bırakmak istiyorsak, çevre bilincini de öğretmek zorundayız. Kendisine çevreyi korumak gibi bir dert edinmeyen baba… Çocuklarına yeşil alanları korumayı ve hayvan sevgisini nasıl öğretecek?
Yaşadığımız çevre hepimizin ortak malıdır.Ya gelişi güzel her yere atılan çöpler?
Günümüzün modern teknolojisi ile şişelerin, kâğıt ve kartonların, süt kutularının, plastik kapların, metal kutuların, ahşap kasaların çeşitli işlemlerden geçirilerek tekrar kullanılabilir hale getirilmesi mümkündür.
Hiç olmazsa, “geri dönüşüm kutularına” atalım. Çevremizde bulunmuyorsa ilgili belediyeleri uyararak konulmasını sağlayalım.
Çevrenin kirlenmesini önlemek için üzerimize düşen bazı görevler vardır. Tıpkı evimizdeki sorumluluklar gibi…
Şehir kalabalığından ve stresinden bunalan benim gibi bazı insanlar… Şehir hayatından kopmadan doğa ile iç içe yaşayarak ömrünü geçirmek istiyor.
Bu nedenle, şehir merkezine yakın bir yer olan Döşemealtı, denizden uzak olmasına rağmen, yaşam alanı olarak seçilen özel yerlerden birisidir.
İyi ki seçmişim.
İnsan, yaşadığı yerin doğal şartlarına göre hayatını şekillendiriyor. Serde Yörük- Türkmenlik olunca etkileşim de kolay oldu.
Korona süreci Döşemealtı’na olan ilgiyi daha da artırdı. Lakin betonlaşma ve hava kirliliği olgusunu gözden kaçırmamak gerekir. Bu bölgeyi seçen insanlar, güzel bir doğanın içinde ve temiz hava koşullarında yaşamak ister.Stres ve gürültüden uzakta…
Ağaçlar, bitkiler, kuşlar, hayvanlar gibi birçok canlının barındırdığı yerler,“tabiat ananın kucağı” olarak tabir edilir.
Döşemealtı; onca eksiklikleri ile birlikte, varlığı ile bizlere güzel bir yaşam sunuyor. Bunun bozulmaması ve sağlıklı büyümesi gerekir. Sakın obez olmasın!
Döşemealtı’nın başarılı belediye başkanı Turgay Genç’e bir önerim olacaktır.Eskiden Türkler; her çocuk bir için fidan dikerek geleceklerini koruma altına alırlar, doğaya verdikleri önemi böylece göstermek isterlerdi.
Kim ne derse desin, Döşemealtı’nı betona boğdurmayın! Yeşil yaşam alanlarını çoğaltın.
Gaziantep 100 Yıl Parkı veya Adana’da gördüğüm büyük parklar gibi çok geniş alanlara parklar ve yürüyüş yolları yapın. İnsanlar vakitlerini geçirsinler, yürüsünler… Dinlenmek için doğanın bizlere sunduğu her imkânlardan faydalanmamız gerekir.
Her şey unutulur, bu hizmet unutulmaz. Ve ilçemiz bir kutup yıldızı gibi parlar.
Dua alırsınız.